Ruh ve egemenlik hakkında: Ursula von der Leyen’in 2021 yılı Birliğe Sesleniş konuşmasına yanıtımız

Yorum

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 2021 yılı Birliğe Sesleniş konuşmasında, pek çok krizin yaşandığı dönemlerde her yönüyle sınandığını söylediği Avrupa’nın ruhuna seslendi. Heinrich-Böll-Stiftung Avrupa Birliği ekibi, von der Leyen’in konuşmasındaki iyi yönlere, pek de iyi olmayanlara ve eksiklere işaret ederek kendi içinde bir ruh çözümlemesinde bulundu.

Ursula von der Leyen, Avrupa Parlamentosu’na Avrupa Komisyonu Başkanı olarak Avrupa Parlamentosu’na hitaben yaptığı ikinci Birliğe Sesleniş konuşmasında, hararetli bir şekilde, Avrupa’nın ve dünyanın önündeki birçok zorluğa rağmen AB’nin  gücünü arttıracağı doğru bir yolda ilerlediğini, “gelecek neslimiz gibi düşünceli, kararlı ve ilgili olursa” bu yolda ilerlemeye devam edeceğini belirtti. Gayet yerinde bir uyarıyla Covid-19 pandemisinin bitmediğini hatırlatan von der Leyen, bir tutam iyimserlik dağıttı ve önümüzdeki yıl Avrupa Komisyonu’yla ilgili beklentilere dair birkaç konuya şöyle bir değindi.

Her yıl yapılan Birliğe Sesleniş konuşmalarının amacı, duyurulan, üzerinde durulan, (yeniden) başlatılan, fon verilen veya iptal edilen girişimler üzerinden bir sonraki siyaset ve yasama dönemine zemin hazırlamaktır. Ekibimiz, von der Leyen’in konuşmasını analiz ederek, gelecek yıl için önerilen gündemin Avrupa’yı yeşil, kapsayıcı, adil ve dayanışmacı bir toparlanmaya ne kadar yaklaştırdığını değerlendirdi.

Zorluklar ve toparlanma yoluyla birleşmiş bir Avrupa

Covid-19 ve aşıları

Ursula von der Leyen, AB’nin önümüzdeki yıl için en acil önceliklerinden birinin Covid-19’a karşı küresel aşılama çalışmalarını hızlandırmak olduğunu vurguladı. Ayrıca, daha fazla dozda aşı bağışı yapılmasını ve Afrika’da mRNA aşılarının üretim kapasitelerinin desteklemesini hedefleyen planların duyurusunu yaptı. Ancak bu, aşıların dünyaya son derece dengesiz dağıtılmış olması durumunu çözmeye yetmeyecektir. AB’de yaşayan yetişkinlerin %70’inden fazlası tam aşılı olsa da düşük gelirli ülkelerdeki birçok insan doğru düzgün bir aşı kampanyasının başlamasını bekliyor hâlâ. Bu nedenle, Güney Afrika ve Hindistan’ın Ekim 2020’de DTÖ’ye yaptığı ve düşük gelirli ülkelerin aşıları yurtiçinde üretebilmesi için aşıların patent korumasını en azından geçici olarak askıya alma önerisini AB artık kabul etmelidir.

Dijital

Başkan von der Leyen, tek bir dijital pazarın varlığının önemini vurguladı. Geçen yılki platform düzenlemesi önerileri, çevrimiçi platformların gücünü kontrol altında tutmaya yönelik cesur bir adım. Leyen, bu platformların demokratik sorumlulukları olduğunun altını çizdi. Bununla birlikte, LGBTIQIA+ topluluğu gibi gruplara ve farklı ten rengine sahip insanlara, özellikle de siyah kadınlara yönelik nefret ve taciz olayları çok uzun süredir görmezden geliniyor. Von der Leyen, dijitalin demokrasi için olduğu kadar Avrupa’nın küresel dünya düzenindeki yeri için de bir “hayat memat meselesi” olduğunu vurguladı. Çin teknolojisine olan bağımlılığı azaltmak için daha fazla yatırım ve teknolojide daha fazla egemenlik isteyen herkes, AB mikroçip endüstrisinin güçlendirilmesini memnuniyetle karşılayacaktır. Ancak, nüfuz ve liderlik yarışında “dijital egemenlik” neye benzeyebilir?

Von der Leyen, misenformasyon olgusundan da çok kısaca söz etti, misenformasyonun küresel hiper-rekabetçilik döneminde pervasızca kullanılan araçların bir örneği olduğunu söyledi. Bunun AB içinde devlet ve parti destekli dezenformasyonla birlikte giderek artan bir sorun oluşturduğu gerçeğini görmezden geldi.

Sorumlulukta birleşmiş bir Avrupa

Von der Leyen konuşmasında, en başından itibaren Avrupa Yeşil Anlaşması’nın, Robert Schuman’ın deyişiyle, Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu bir ideal olarak hizmet edebileceğini defalarca dile getirse de, bu anlaşmaya pek değinmedi, 2020’deki konuşmadan farklı olarak, bu anlaşmadan konuşmanın sonlarına doğru söz etti. Mesaj şuydu: iddialı teklifler masada, top şimdi Avrupa Parlamentosu ve AB üye devletlerinin sahasında. Von der Leyen, “[Fit-for-55 (55’e uygunluk)]* paketini muhafaza etmek ve bu iddiayı hep beraber sürdürmek için hem Parlamentoya hem de üye devletlere güvendiğini” açıkça söyledi. Avrupa Yeşil Anlaşması’ndaki başka dosyaların ayrıntısına girmedi. AB İklim Yasası’nda kaydedilen ilerlemeyi vurguladı ve çevreci Bill McKibben’ın 2016’da bir gösteri sırasında dillendirdiği akılda kalıcı sloganı kullanarak adil bir geçişe ihtiyaç olduğunu hatırlattı: “Isınıyor. Isınan şey biziz. Eminiz. Kötü bir şey bu. Ama düzeltebiliriz.” AP Yeşiller/EFA  üyelerinin Birliğe Sesleniş konuşmasından önce yazdıkları bir mektupta vurguladıkları gibi, Avrupa Yeşil Anlaşması’nın hedefe ulaşmasının tek yolu, sera gazı emisyonunu azaltmaya yönelik önlemleri hızlandırmaktır.

Birliğe Sesleniş konuşmasında Avrupa Yeşil Anlaşması’na ilişkin açık değerlendirmeler yapılmazken, Avrupa Komisyonu’nun önümüzdeki yıla dair hazırladığı niyet mektubunda ise, “onarım hakkı” ile ilgili bir düzenleme önerisinde bulunulacağı duyuruluyor. Bu, tedarik zincirleri ve tüketiciler için bir oyun değiştirici olabilir, çünkü Döngüsel Ekonomi stratejisine, özellikle elektronik alanında, cihazların bilinçli biçimde kısa ömürlü olacak şekilde üretilme pratiğiyle mücadele konusunda siyasi güç kazandıracaktır. Tüketiciler bu sayede, yeni bir ürün satın aldıklarında cazip fiyatlarla onarım hizmeti (örneğin, yedek parçaya erişim) alacaklarına dair somut bilgi edinebilecekler.

Tarım, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Leyen’in konuşmasında önemli ölçüde eksikti; konuşmasında Ortak Tarım Politikası’nın AB Çiftlikten Çatala Stratejisi veya AB Biyoçeşitlilik Stratejisi ile nasıl uyumlu hale getirileceğine dair hiçbir referans yoktu. Bu çok esef verici, çünkü Avrupa’nın kendi gıdasını üretme ve tüketme biçiminde köklü değişiklikler olmadan Avrupa Yeşil Anlaşması’nın hedeflerine ulaşması mümkün değil. AB Çiftlikten Çatala Stratejisinde uygulama aşamasına gelindiğinde, pek çok şey AB üye devletlerinin ulusal stratejik planlarına ve siyasi iradelerine bağlı olacaktır. İklim ve biyoçeşitliliğe ayrılan uluslararası finansmanın artması (aşağıya bakınız) memnuniyetle karşılansa da AB’nin bu konuda inandırıcı olması için içeride de temizlik yapması gerekiyor. AB’de tarımın çevresel etkisi ve bütçe payı göz önünde bulundurulduğunda, halihazırda en büyük eksikliğin bu olduğu düşünülebilir. Konuşmada, sıfır kirlilik, iklim nötr ve biyoçeşitliliği koruyan bir Avrupa’ya giden yoldaki önemli unsurlardan biri olan Döngüsel Ekonominin de adı pek geçmedi. Son olarak, özen yükümlülüğü ve ormansızlaşmadan arındırılmış değer zincirleri ile ilgili bir düzenleme yapılacak olmasına rağmen yeşil ticaret politikası da konuşmanın herhangi bir yerinde geçmedi.

Konuşmada uluslararası alanı ilgilendiren dikkate değer ifadeler vardı. Von der Leyen, AB’nin biyoçeşitlilik için sağladığı dış finansmanı iki katına çıkaracağını ve iklim finansmanı için 2027 yılına kadar ek 4 milyar euro ayırmayı tasarladığını duyurdu. Ayrıca, bu yönde “ABD ve ortaklarımızın da adım atacağını” umduğunu da açıkça belirtti. Halihazırda sanayileşmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyar dolar sağlama vaatlerini yerine getirmiyorlar: ödemeler taahhüt edilen tutardan çok düşük ve fonların %80’i hibe yerine kredi veya özel finansman şeklinde. Mevcut finansal akışlar krizin büyüklüğü karşısında çok komik bir düzeyde: 2020 ile 2030 arasında yıllık uyum maliyeti yılda 180 milyar dolar olacak gibi görünüyor, iklim kaynaklı kayıp ve hasarın maliyeti ise 2030 itibarıyla, yalnızca Küresel Güney’de yaklaşık 300 milyar dolara ulaşacak.

Azmi artırma arzusu, bizatihi iklim eylemi için de geçerlidir. Von der Leyen, konuşmasında gayet isabetli bir şekilde, “2030 için verilen mevcut taahhütlerin, küresel ısınmayı 1,5°C’ye ulaşmayı sağlayacak düzeyde olmadığını” belirtti. Gerçekten de ülkelerin COP26 öncesinde verdiği emisyon taahhütlerini yerine getirmeleri durumunda 2°C’yi aşma olasılığı %78 iken, mevcut politikalarla 2°C’yi aşma olasılığı %97’den fazladır. Gerçek şu ki, AB’nin kendi taahhütleri de büyük ölçüde yetersiz.

Konu Çin’e geldiğinde konuşma doğrudan ve eleştirel bir tona büründü: “Başkan Şi Cinping’in Çin için belirlediği hedefler cesaret verici. Ancak aynı liderlikten Çin’in bu hedeflere ulaşma konusunda somut adımlar belirlemesini talep ediyoruz. Beş yıl içinde emisyonları en az seviyeye indirebileceklerini ve hem yurtiçinde hem de yurtdışında kömürden vazgeçebileceklerini göstermiş olsalardı dünya rahatlayacaktı”. Çin, şimdiye kadar yalnızca 2060 yılı itibarıyla iklim-nötr olma sözü verdi, bunun dışında herhangi bir ayrıntıya girmedi veya acil eylem planına değinmedi. Hatta Başkan Şi, von der Leyen’in konuşmasından sadece bir gün önce bir kömür santralini ziyaret etmiş ve kömürden vazgeçmek bir yana, Çin’in yeşil kömür dediği şeyin kullanımını “artıracağını” vurgulamıştı.

Afganistan

Von der Leyen, “Afgan halkının yanındayız” dedi. Avrupa Komisyonu’nun, Avrupa ve ABD birliklerinin aceleyle çekilmesi ve Taliban’ın iktidarı ele geçirmesiyle birlikte ortaya çıkan çok yönlü krizin çözülmesine dair Avrupa üye devletlerinin girişimlerini destekleyecek ve koordine edecek olması övgüye değer. Avrupa Komisyonu Başkanı doğru bir noktaya temas ederek Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinin kadınlar, çocuklar, savcılar, gazeteciler ve insan hakları savunucuları için büyük bir tehdit oluşturduğuna da dikkat çekti ayrıca. Ne var ki, Başkan von der Leyen’in açıkladığı Afganistan ve komşusu olan ülkelerde bulunan Afganlar için o çok gerekli olan insani yardımın yanı sıra, Avrupa Birliği’nin de bir yandan Afganistan’a sınır dışı etme işlemlerini askıya alması, bir yandan da Afgan mültecilerin yeniden yerleştirilme işlemleriyle meşgul olması gerekiyor.

Avrupa Savunma Birliği

Von der Leyen’in konuşmasında savunma vurgusunun öne çıktığını söyleyebiliriz, zira konuşmasının önemli bir bölümü, Avrupa savunma sanayisi, uyumlu çalışma ve ortak savunma sanayisinin potansiyelleri konusunda bundan sonra neler yapılabileceği üzerineydi ve konuşmasında bir Avrupa Savunma Birliği çağrısında da bulundu. Ortak savunma eylemini artırmak için üç adım önerdi: “ortak karar alma zemini oluşturmak”, yani daha iyi koordinasyon; “uyumlu çalışmayı geliştirmek”, yani “Avrupa malı” askerî teçhizata daha fazla yatırım yapmak ve siber tehditlere karşı araçlar geliştirmek. Von der Leyen, bu konuda siyasi iradenin eksik olduğunu belirtti ve Fransa’nın yakın bir tarihte başlayacak olan AB Konseyi Başkanlığı döneminde, Başkan Macron ile birlikte Avrupa savunması konulu bir zirve düzenleyeceklerini açıkladı. Ne var ki, bu zirvenin siyasi çevrelerin ulusal varlıkları savunma politikasının hizmetine sunmayı daha fazla istemelerini sağlayacak bir adım olup olmayacağını şimdiden söylemek mümkün değil.

Von der Leyen, 2021 yılı bitmeden sunulmak üzere yeni bir AB-NATO Ortak Bildirisi hazırlandığını duyururken, “NATO veya BM’nin yer almadığı ama AB’nin yer alması gereken görevler olacağını” da sözlerine ekledi. Savunma politikasında daha iyi bir AB koordinasyonu sağlanması çağrısı yeni değil. Ancak savunma gücü AB’nin yumuşak gücünün yerini almamalıdır.

Batı Balkanlar

Bu yılki Birliğe Sesleniş konuşmasında yeni üye devletlerin katılımı öncelikler arasında değildi. Von der Leyen, Batı Balkanlar’ın AB’ye katılım sürecine bağlı olduğuna dair güçlü bir sinyal göndermekle yetindi sadece. Gelgelelim, bölgeye ziyaretlerde bulunmak ve taahhüt açıklamak yeterli olmayacaktır. Örneğin, Sırbistan uluslararası sıralamalarda demokrasi, hukukun üstünlüğü ve medya özgürlükleri konularında alt sıralara düştü. AB ilerleme raporlarında eksiklikler bugüne kadar hiç bu kadar dile getirilmemişti; ayrıca, Aralık 2019’dan bu yana hiçbir katılım faslı açılmadı veya kapatılmadı.

Küresel Geçit

 “Dünya genelinde malları, insanları ve hizmetleri birbirine bağlayacak kalite altyapısı yatırımlarını arttırmaya” yönelik “Küresel Geçit” adlı yeni bir AB bağlantı stratejisinin yakın zamanda açıklanacağı haberi umut vericiydi. Von der Leyen, Avrupa Komisyonu’nun ortaklarına karşı “değerlere dayalı bir yaklaşım izleyeceğini, şeffaf ve iyi bir yönetim sergileyeceğini” söyledi. Küresel bağlantı vizyonunun, bağımlılıklar değil bağlantılar oluşturmak olduğunu belirtti. Şubat 2022’de yapılacak bir sonraki AB-Afrika Zirvesi sırasında bu yeni girişimi gündeme almak istemesi iyi bir haber.

Zorla çalıştırma ile mücadele

Von der Leyen, dünya genelinde 25 milyon insanın maruz olduğunu tahmin ettiği zorla çalıştırma yoluyla üretilen ürünlerin Avrupa mağazalarında satılmasının mümkün olmadığını vurguladı. AB pazarında zorla çalıştırma yoluyla üretilen ürünlerin yasaklanmasını önereceğini söyledi ve “İnsan hakları, her ne pahasına olursa olsun, satılık değildir” diye ekledi. Yaptığı bu dikkat çekici duyuru, Avrupa Parlamentosu’nun zorla çalıştırma mahsulü ürünlerin ithalini yasaklayan yeni bir AB düzenlenmesine gidilmesi yönündeki çağrılarıyla uyumludur. AB, ticaret politikasını AB değerleriyle uzlaştırmalı ve yumuşak gücünü, tüm dünyada insana yaraşır çalışma koşullarının oluşturulmasını sağlamak için kullanmalıdır.

Özgürlük ve çeşitlilikte birleşmiş bir Avrupa

Hukukun üstünlüğü

Von der Leyen’in AB’nin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını yeniden teyit eden sözleri, AP Genel Kurulu’nda demokrasi ve AB değerlerine dair bir inanç tazelemesi etkisi yarattı. Von der Leyen, Malta’daki adalet reformlarına ve Slovakya’daki yolsuzluk soruşturmalarına atıfta bulunarak Hukukun Üstünlüğü raporlarının takip edilmesi gerekliliğinin altını çizdi. Ancak Polonya, Macaristan veya Slovenya’dan hiç bahsetmedi. 2022’den itibaren AB, Hukukun Üstünlüğü raporlarında üye devletlere özel tavsiyelerde bulunulacak.

Kadına karşı şiddetle mücadeleye yönelik bir yasa (kadınlara karşı çevrimiçi ve çevrimdışı şiddeti önlemeyi, kadınları bu şiddet eylemlerinden korumayı ve bu eylemlere dair etkili kovuşturmayı içeren bir yasa) çıkarılmasının düşünüldüğü ve medya özgürlüğünün korunması için güçlü bir çaba harcanacağı ifadeleri, konuşma sırasında yapılan olumlu açıklamalardandı. Von der Leyen’in AB üyesi ülkelerde suikaste uğrayan gazetecileri (Maltalı Daphne Caruana Galizia, Slovakyalı Ján Kuciak ve Hollandalı Peter de Vries) andıktan sonra yakında bir Medya Özgürlüğü Yasası’nın yürürlüğe gireceğine dair duyurusu, konuşmasının en güçlü ve en dikkat çekici duyurularından biriydi.

Göç ve iltica

Von der Leyen, Yeni Göç ve İltica Paktı’nın Avrupa’ya göçü ve kaçışı yönetmek için doğru araç olduğu düşüncesinde. Konuşmasında, üye devletler ve üye devletler ile Avrupa Parlamentosu arasında bu konuda herhangi bir mutabakata varılmamış olmasının, dengeli ve insani bir sisteme ulaşmanın önündeki en önemli engel olduğunu belirtti ayrıca. Bu, bizim değerlendirmemizden epey farklı. Yeni Pakt, Ortak Avrupa İltica Sistemi’ne bir yenilik getirmiyor, tersine 2015’ten beri izlenen yolun devamı anlamına geliyor; yani, sorumlulukları üçüncü ülkelerin omuzlarına yüklüyor, daha çok mültecilerin geri gönderilmeleri konusuyla ilgileniyor, kaçış ve göçü bir yönetim ve güvenlik sorunu olarak ele alıyor ve mültecilerin temel haklarını ve insan haklarını kısıtlıyor.

İleriye bakmak

2021 Birliğe Sesleniş konuşması, 2020 konuşmasına kıyasla biraz dağınık ve ondan daha fazla ilkeyle ve girişim haberiyle bezenmeye çalışılmış gibi. Ayrıca, içinde bulunduğumuz bağlam, von der Leyen’in biraz umut vermesini, Avrupa ve dünyayı etkileyen çoklu krizlerden kurtulmayı sağlayacak birtakım yollar göstermesini gerektiriyordu.

2021 Birliğe Sesleniş konuşmasının sürekli yinelenen anahtar kelimesi “ruh”, konuşmanın temel kavramı da “egemenlik”ti; zira von der Leyen konuşmasında, AB’nin başta dijital, savunma, yatırım ve iklim alanlarında olmak üzere daha bağımsız olacağı vaadinde bulunuyordu. Von der Leyen’in yurttaşların, özellikle de gençlerin bağ kurabileceği güçlü bir Avrupa ruhu ve vizyonu yaratma çağrısına AB üyesi ülkelerin kulak verip bu doğrultuda hareket edip etmeyecekleri henüz belli değil. Bu çok sayıda sorun ve siyasi bağlam (ekonomik toparlanma, Covid-19 pandemisi, iklim krizi, göç politikası, Almanya ve Fransa’daki seçimler) von der Leyen’in dilek ve önerilerini kolaylaştıracak mı yoksa rafa mı kaldıracak, bunu ancak zaman gösterecek. Ama bir şey açık: Güçlü bir Avrupa ruhu ancak AB üyeleri arasında o şey olursa mümkündür, yani von der Leyen’in konuşmasında sadece iki kez, bir AB dışına ek aşı dozlarının bağışlanmasından, bir de Avrupalı gençlerin “empati ve dayanışmaya anlam katmasından” söz ederken dile getirdiği dayanışma olursa. Avrupa’daki gençleri ve ilham verici insanları çoktandır yapılması gereken o uyanış çağrılarından dolayı övmek kesinlikle doğru. Ancak Avrupa, dayanışma kavramını benimseme ve yaşatma görevini yalnızca genç nesle veremez.

 

* Avrupa Yeşil Anlaşması’nın bir parçası olarak, 2030 itibarıyla emisyonları en az %55 oranında azaltma hedefi.-ç.n.